en iyi rulet siteleri
SYKP Eş Genel Başkanı Yüce: Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız
  • Rojev
  • Güncel
  • SYKP Eş Genel Başkanı Yüce: Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız

SYKP Eş Genel Başkanı Yüce: Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız

Helallik isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a deprem bölgesinden tepki gösteren SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, "Helalleşmeyeceğiz. Hesap soracağız" dedi.

ABONE OL
Mart 13, 2023 06:30
SYKP Eş Genel Başkanı Yüce: Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız
0

BEĞENDİM

ABONE OL
HATAY – Helallik isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a deprem bölgesinden tepki gösteren SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, “Helalleşmeyeceğiz. Hesap soracağız” dedi. 
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde yıkılan 11 kentin yaraları, depremzedelerin “Devlet yok” tepkileri ardından gönüllülerin dayanışmasıyla sarılıyor. Bu kentlerden biri olan Hatay’da siyasi parti ve sivil toplum örgütleri ile gönüllüler tarafından kurulan Dayanışma Merkezi’nde depremin ilk gününden bu yana çalışma yürüten Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce, yıkılan memleketinde geçen 35 günde yaşadıklarını, devletin deprem sonrası politikalarını değerlendirdi.
 
BARINMA VE HİJYEN SORUNU ÇÖZÜLMEDİ
 
Depremin üzerinden 35 gün geçmesine rağmen barınma ve hijyen sorununun çözülmediğini söyleyen Yüce, “Halen bize her gün onlarca çadır talebi geliyor. Bir yanıyla evlerini kaybetmiş insanların talebi var. Bir yanıyla göç edip geçici olarak otellere yerleşerek geri dönmek isteyen insanların talebi var. Ciddi bir tuvalet ve banyo sorunu var. İnsanlar halen duş alamıyor, çamaşırlarını yıkayamıyor. Tuvaletler her mahallede yok. Çok ilkel koşullarda tuvaletlere girmek zorunda kalıyor. Bu ciddi anlamda sağlık problemi ve salgın hastalıklarına alan açıyor. Bugün birçok arkadaşımızın bu nedenle hastalandığı haberini aldık. Aynı zamanda kentte yeniden yaşamın inşası ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Normalleşmeye biraz bile giremedik” dedi. 
 
DEVLET MEKANİZMALARININ KOORDİNASYONSUZLUĞU
 
Mereş merkezli depremlerin ardından inşa sürecine girdiklerini ancak Hatay merkezli ikinci depremle birlikte yeniden yıkımın yaşandığını dile getiren Yüce, “Hem hafif hasarlı evler ağır hasar aldı hem de insanların psikolojik olarak bu durumu kaldıramayacağı bir döneme girer olduk. Bugün olmuş hala devletin mekanizmaların da ciddi bir koordinasyon sorunu var. Bizim gönüllülerin ilk baştan beri dayanışma seferberliği ile yürüttüğü çalışmalar ise yeterli değil. Yetmeyeceğimizi bizde biliyoruz. Buradan bütün kurumların, bizim vergilerimizle topladığı, bağışlarla topladığı paraları nereye götürdüklerini, harcadıklarını bilmiyoruz. Çat pat AFAD ve Kızılay çadırlarını görür olduk. Hala çok yoğun dağıtım yok. Gıdaya erişim hala düşük. Birkaç market açıldı. Çoğu insan her şeyini kaybettiğinden markete gidecek parası yok. Gıdaya, hijyene ve suya herkesin erişebilmesi gerekiyor. Ekmek ve su gibi temel ihtiyaçlar dahi karşılanmıyor durumda. Bunların hızla karşılanacağı, suyun arıtmayla halka ulaştırılacağı, sağlık koşullarının ve eğitim koşullarının sağlanacağı bir yere gitmemiz gerekiyor. En büyük sıkıntı şuan eğitim. Çocuklarının eğitiminden dolayı aileler kuşkulular” diye belirtti. 
 
DAYANIŞMA SEFERBERLİĞİNE İHTİYAÇ VAR
 
Yeniden inşa için uzun bir sürecin gerektiğini kaydeden Yüce, bunun için depremin ilk günlerinde açığa çıkan dayanışma seferberliğine ihtiyaç olduğunu vurguladı. Yüce, şunları söyledi: “Bunun sürdürülebilir olması gerekiyor. Bunu biz Hatay Deprem Dayanışma ve gönüllüler olarak ilk günden beri yapmaya çalışıyoruz. Bu depremde de bir kez daha gördük ki yerel örgütlülüğünüz yoksa, örgütlü bir halk değilseniz, kendi kaderinizle baş başa bırakılıyorsunuz. Bu yüzden bunları artırmaya, mahalle mahalle örgütlenmeye ihtiyacımız var. Aslında sürdürülebilir bir gönüllü ağına ihtiyacımız var. Depremin ilk günlerinde de söylüyorduk, gönüllülerle süreli halde ve bunu sürekli hale getirmeye ihtiyacımız var. Bu ülkede bu kadar ayrıştırma, kutuplaştırma siyasetine karşı halkların bir arada yaşama kararlılığını ve dayanışmayı nasıl örebildiklerini gördük. Bu felaketten belki bu dersi çıkarırız ve bu dayanışmanın kalıcılaştırılması için bir adım olmuş oluruz. Ve başka illerde, başka felaketlerde biz bunları bir daha yaşamayız. Ya da daha az kayıpla atlatırız. Birçok arkadaşımız ihmalden öldü. Çok fazla insanımız ihmaller yüzünden yaralı kaldı. Bir kez daha halkların kendi kendine yetmesi için nasıl bir üretim, tüketim ve nasıl bir yaşam kuracağımızı tartışmaya ihtiyacımız var. Aslında pandemi bunu gösterdi. Ama pandemi bitince kendi rutinimize geri döndük. Bu felaketlerin, bu krizlerin içinden yeni yaşam biçimleri ve modelleri çıkarmamız gerekiyor.” 
 
Antakya’nın daha büyük bir dayanışma ihtiyacı olduğunu söyleyen Yüce, “Bunu Antakya’da iki kat daha fazla yapmamız gerekiyor. Çünkü Antakya çok kültürlü, çok dilli, çok dinli bir yer. Bu insanlar barış, kardeşlik ve eşitliği bugüne kadar buraya gelen herkes görmüştür ve bu ülkeye model oldu. Yeni yaşamı kurarken, bu kültürün devam etmesi için bir yandan çalışmamız gerekiyor. Bu dayanışma kültürü bu halkın kendi kültüründe var. Bugüne kadar ne Ermeni ne Arap Alevi ne Kürt ne Türk ne Hristiyan ne Çerkez ne Rum birbirimizle beraber yaşadık. Birbirimizin bayramlarını kutladık. Halen kazanlarımız kaynıyor, kiliselerde yemeklerimiz pişiyor. Bu dayanışmayı sürdürmeye, büyütmeye ihtiyacımız var. Antakya’daki bu kardeşlik ve barış ortamının bütün ülkeye model olması içinde ayrıca emek vermeye ihtiyacımız var” şeklinde konuştu. 
 
‘DEPREM BÖLGESİNDE HALKLAR UYANDI’
 
Dayanışma ve yardım kampanyasında devlete güvensizlik olduğunu dile getiren Yüce, “Kurumların güvenmediklerini Kızılay’ın çadırları satarak kendi kendine ortaya çıkardılar. Elbette ki insanlar güvenmiyorlar. Kendi gözümüzle gördük, tıklım tıklım salonlar var. Tulum, battaniye o, bu dağıtılmıyor. Bence kendi yandaşlarına veriyorlar, bu ayrımcılık çok ciddi durumda. Bu halkı yokluğa, yoksulluğa ve onların kurmaya çalıştığı biat kültürüne teşvik etmeye çalışıyorlar. Ama bu halk bunları aştı. Böyle siyasete rağmen, kutuplaştırma siyasetine, biat kültürüne inanmadı ve birbirinin elinden tuttu, birbirinin yanında oldu ve bir birbirini ayağa kaldırdı. Bu sadece Antakya da değil, bütün kentlerde oldu. Depremzedelerin göç ettiği kentlerde de büyük bir seferberlik oldu. Güvenmiyorlar, çünkü bir sürü paramızı en basiti kaç bin maaşlısı olan AFAD’ın bile ortada olmadığını gördük. Herkes kendi iş makinasıyla, kendi ekipmanlarıyla buraya geldi. Uzun süredir bu iktidar halklar nezdinde güvenini de itibarını da meşruiyetini de kaybetmiş durumda. Bunu deprem felaketinde bir kez daha gördük. Pandemi sürecinde de gördük. Onlarca insanı, sağlıkçıyı ölüme mahkum ettiler. İnsan odaklı değil kar odaklı, doğa odaklı değil sermaye odaklı, kendi yurttaşının değil kendi çıkarını, kendi ailesinin çıkarını saraylarda yaşadığı lüks yaşamda görüyoruz. Halkta bunu görüyor. Halklar uyandı” dedi. 
 
‘İKTİDARIN MASKESİ DÜŞTÜ’
 
Yüce, şunları söyledi: “Bu süreçte de diğer ülkelerde bunları belgeledi, oradan gelen gönüllüler bunu gözleriyle gördü. Bir kez daha iktidarın, hükümetin maskesi düştü. Ve insanlar bunu çok açık yaşadı. Bizzat buradaki insanların kendisinin söylemidir: Devlet yok, AFAD yok. Buradaki insanların bizzat söylemidir. ‘Biz Arap Alevi’si olduğumuz için bize yardım gelmedi’, bu duygunun oluşuyor olması üzücü ama bu duygu kendiliğinden oluşmuyor, öylesine de oluşmuyor. Bu zor zamanlarda insanların ne olduğu nasıl olduğu açığa çıkar ya bu zor zamanlarda neyin nasıl olduğunu, kimlerin buralara geldiğini, kimlerin bu işleri yapmış olduğunu gördük. Bu felaketten de ders çıkaracak olursak, devlet yoktu biz vardık, halklar vardı, siyasi partiler, sendikalar, örgütler vardı. Demek ki biz kendimize güvenirsek, daha ciddi örgütlülük yaparsak, bu meselenin toplumsal örgütlenmeye dönmesini sağlayabiliriz. Biz birden çoğuz ve çoğunluk bizde. Bunu bir kez daha gördük. Dönem dönem buraya gelen gönüllü arkadaşların ağlayarak dağıtım yaptığını, buradan ağlayarak gittiklerine tanık olduk. Bunlar çok değerli. Böyle bir toplum yaratma hayalimizin ne kadar önemli olduğunu ve bu hayalin gerçek bir hayal olduğunu, imkansız olmadığını, bu mayanın, bu toplumun hamurunda olduğunu gördük.” 
 
‘HATAY’A ÖZEL POLİTİKA UYGULANIYOR’
 
Devletin deprem sonrası Hatay’a dönük çifte politikasına değinen Yüce, “Her zaman ki gibi o ilk günlerde de toplantı alıp ‘Her şey kontrol altında’ dedikleri günlerde, burada herkes ölüyordu, ağlıyordu. Buradaki insanlar yağmur altında ateş başlarında ısınmaya çalışıyordu. Daha bugün (dün) Recep Tayyip Erdoğan Hatay’daydı. Soylu, 3 günde bir Hatay’a geliyor. Belirli alanlarda halktan, gerçeklikten kopuk demeçler veriyorlar. Her zamanki gibi toplum mühendisliği yapmaya çalışıyorlar ve bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Ama çalışma yürüttüğümüz alandaki bütün halkların bu algı yaratmaya gelmeyeceğini söyleyebilirim. Onlar ‘Biz buradayız, şunu yapıyoruz’ demeye çalışıyorlar ama bu halk onlara kimin gittiğini, kimin elverdiğini görüyor. Somut bir durumla karşı karşıyayız. Bütün kentlerden buraya yardım gelmişken devletin gelmiyor olması, hatta yardımların engelleniyor olması bunun göstergesi. Engellendiğini de buradaki halkın kendisi söylüyor. Burada özel bir politika var” ifadelerini kullandı. 
 
DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ 
 
Suriye iç savaşı sonrası Hatay’ın demografik yapısının değiştirilmek istendiğini dile getiren Yüce, “Bizler ne kadar güçlü durursak, bu politikayı ne kadar teşhir edersek geri adım atıyorlar. Biz açıklama yaptık ‘Kentin demografik yapısının değiştirilmesine izin vermeyeceğiz’ dedik. Tayyip Erdoğan dinlemiş açıklamamızı ve hemen de ‘Böyle şeyler diyorlar, kim demografik yapısını değiştirecek’ diye. Aslında düşündükleri şeyleri yapmayacaklarmış gibi söyleyip, alttan alttan yürütmeye çalışıyorlar. Buradaki gönüllü çalışanları da bizleri de çeşitli politikalarla yıldırmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla AKP’nin özellikle Alevi bölgelerine, kendi seçmeninin olmadığı bölgelere özel politikaları olduğunu herkes biliyor. Avrupa’dan gelen Alevi örgütleri de gönüllü insanlarda zaten bu yüzden bu tarafa daha fazla geldi. ‘Biz zaten devletin buraya gelmeyeceğini biliyoruz’ dediler. Bu dünkü siyaset değil. AKP-MHP iktidarı aslında uzun süredir böyle bir siyaset yürütüyor. Kendinden olmayan herkes ‘Terörist’ kendinden olmayan herkes ‘öteki’ ve ‘düşman’ onların gözünde. Biz tüm bunlara karşı yeni yaşamı kurmak için de mücadele ediyoruz. Başka türlü hayat mümkün, başka türlü örgütlülük mümkün demiş oluyoruz” dedi.
 
ANTAKYA’NIN DOKUSUNA UYGUN İNŞA
 
Kentin Antakya’nın dokusuna uygun yeniden inşası için arkeologlara, Ermenilere, Hristiyanlara, Yahudilere, Arap Alevilere çağrıda bulunan Yüce, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kenti yeniden bu dokuya uygun ancak bunu bilenler inşa edebilir. Bunu bilmeyenlerle yeniden inşayı yapmamız söz konusu değil. Onların öncülük etmesi gerekiyor. Destek alacağız. Buraları olmayıp deprem döneminde buraya ayak basmamış gönüllülerle nasıl çalıştıysak depremden yeniden inşa sürecine de böyle çalışacağız. Ama burayı bilen, buranın dokusunu, tarihini bilen arkadaşlara ihtiyaç var. Bu ranta izin vermeyeceğiz. Antakya’nın yeniden inşasında en azından Antakya diyebildiğimiz bu mahallelerin boş kalmasına, ölü şehir olmasına asla gönlümüz razı olmayacak. Eski Antakya’ya ‘Tescilli yapıdır’ yazıları asıldı. Onların takipçisi olacağız. Asla onların yıkılmasına, o taşların başka yere götürülmesine, eski Antakya’nın kendi dokusuna uygun inşa edilmemesine, -Sur örneğinde olduğu gibi kafalarına göre inşa ettiler- asla ona izin vermeyeceğiz. Bunu birçok koldan yapacağız. Bütün boyutlarıyla, ekolojik açıdan, tarım açısından, tarih, kültür, eğitim, sağlık açısından yapmamız gerekiyor.
 
TARİHSEL SORUMLULUK ÇAĞRISI 
 
Çok boyutlu bir yeniden inşaya ihtiyacımız var. Eğer bunu başarabilirsek, bence gerçekten bu tarihi dönemde yüzyıllarda bir olan depreme denk geldik. Öyle bir yeniden inşa yapmalıyız ki hem yüzyıllar sonraki depremde yıkılmasın hem de gerçekten yüzyıllar sonra burada yaşayanlar bugünlerde çalışan, didinen, emek veren arkadaşlarımızı bu şekilde hatırlasın. Bu tarihsel sorumlulukla hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Özelde bütün Antakyalılar, Antakyalılar dışında da buranın tarihi, kültürüne bilen herkeste bu aidiyet duygusu var. Bu duyguyu vahvahlanarak değil yeniden inşa ve umutla organize edilmesi gerekiyor. Buradayız, hiçbir yere gitmedik ve gitmiyoruz. Buradaki insanlar zorluklara rağmen kaldılar. Hem gönüllü desteğini hem başka alanlardan buraya tekrar dayanışmayı ama asıl buralıların buraya sahip çıkması gerekiyor. Nehna ‘biz’ demek, minnina ‘bizden’ demek, bunları çok kullanırız. Bu kavramları bilen ve burada aidiyet duygusu oluşturanların tekrardan buranın inşa sürecinde uzun soluklu görev alması gerekiyor.”
 
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün Kırıkhan’da da yeniden “Helallik” istemesine tepki gösteren Yüce, “En başından beri şunu söylüyoruz. Üzgünüz, yastayız ama öfkeliyiz. Aynı zamanda bir sürü şeyin suçlusu olan iktidar her fırsatta önce yapıyor, sonra helallik istiyor. Helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız demeye devam edeceğiz. Biz bunun hesabını soracağız. Bu kadar canımızın, kentimizin tarihi dokusunun, doğamızın, bütün canlıların, herkesin hesabını soracağız. Buradaki travmalar öyle kolay atlatılacak travmalar değil. Bu travmalar uzun yıllar sürecek. Ama iyileşeceğiz, ama iyileşmemizin bir şeyi de hesaplaşmaktan geçiyor. Biz bunlarla hesaplaşmazsak iyileşemeyiz. Bunun hesabını hukuki anlamda da manevi anlamda da soracağız. Aslında onların öldürmeye çalıştığı değerlerimizi, bizi sürekli ayrıştırmaya çalıştıkları siyasetlerin tersini yaparak hesaplaşacağız. Sadece hukuki açıdan değil, her açıdan hesaplaşmaya ihtiyacımız var. O yüzden tabi ki hakkımı helal etmiyorum. Kime sorarsanız sorun bugün herkes onu söyleyecek. Çünkü gerçekten acımız büyük. Hala bir sürü insan cenazelerini alamadı, kayıplarını bulamadı. Onu bırakalım kime üzüleceğimizi şaşırdık. Bizde yas sürecinin 40’ıncı gününü yaklaşıyoruz. Ama henüz yas tutamadık. Yasımızı yaşayamadık. Ritüellerimizi yerine getiremedik. Bunların telafisinin olduğunu düşünmüyoruz bu yüzden hakkımızı helal etmiyoruz ve hesaplaşacağız” dedi. 
 
MA / Müjdat Can – Eylem Akdağ
 
 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.