en iyi rulet siteleri
Mereş Katliamı 44. yılında: Zihniyet değişmedi
  • Rojev
  • Güncel
  • Mereş Katliamı 44. yılında: Zihniyet değişmedi

Mereş Katliamı 44. yılında: Zihniyet değişmedi

Maraş Katliamı’ndan sonra Alevilerin yaşadıkları yerlerin demografisinin değiştirilmek istendiğini belirten Sine Milli Ocağı Piri Süleyman Deprem, “Toprağımıza ve kültürümüze sahip çıkmamız gerekiyor. Bunun ötesinde bir kurtuluş yolu yok” dedi.

ABONE OL
Aralık 18, 2022 06:30
Mereş Katliamı 44. yılında: Zihniyet değişmedi
0

BEĞENDİM

ABONE OL
MEREŞ – Maraş Katliamı’ndan sonra Alevilerin yaşadıkları yerlerin demografisinin değiştirilmek istendiğini belirten Sine Milli Ocağı Piri Süleyman Deprem, “Toprağımıza ve kültürümüze sahip çıkmamız gerekiyor. Bunun ötesinde bir kurtuluş yolu yok” dedi. 
 
Alevi yurttaşlara yönelik Mereş’te 19 Aralık 1978’de gerçekleşen katliamın üzerinden 44 yıl geçti. 19-26 Aralık tarihleri arasında yaşanan ve resmi rakamlara göre 120 yurttaşın katledildiği katliamda, Alevilere ait 559 ev ve 290’a yakın iş yeri yakıldı. Katliamın sorumluları hakkında başlatılan ve 23 yıl süren yargılamalarda 22 kişiye idam, 7 kişiye müebbet hapis cezası, 321 kişiye 1 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası verildi. Katliamda önemli rol oynayan 68 kişiye de ulaşılamadı. Sıkıyönetim mahkemesinin aldığı kararlar daha sonra Yargıtay tarafından bozularak, idam kararları uygulanmadı. Süreli ceza alan sanıkların cezaları da 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile ertelendi ve ardından sanıklar serbest bırakıldı. 
 
Katliamının baş sanığı Ökkeş Kenger, yargılanıp beraat etti. Daha sonra soyadını değiştiren Kenger, Şendiller soyadını alarak 1991 yılında Refah Partisi’nden (RP) milletvekili seçildi. Katliamın bir numaralı sanığı olan Ökkeş Şendiller, Meclis’te bulunduğu süreçte Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyeliği de yaptı. Katliamın müdahil avukatlarından Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980’de, Ahmet Albay ise 3 Mayıs 1980’de öldürüldü.
 
KATLİAMIN SORUMLULARI ÖDÜLLENDİRİLDİ
 
Katliamın ilk fitili 19 Aralık’ta ateşlendi. 19 Aralık’ta kentte bulunan Çiçek Sineması’nda milliyetçilerin filmi olan “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı film gösterimi yapılırken, sinemanın kapısında ses bombası patlatıldı. Ses bombasının patlamasının ardından daha sonra RP’den milletvekili olan ve ses bombasının atılma olayını organize ettiği ileri sürülen Ökkeş Şendiller’in başını çektiği ülkücü bir grup, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) binasını, PTT ve Cumhuriyet Halk Parti (CHP) il binasını bastı. 20 Aralık’ta ise, Alevilerin yoğunlukta yaşadığı Yörükselim Mahallesi’nde bir kıraathaneye el yapımı bomba atıldı. Atılan bombada kimse yaşamını yitirmezken hemen ardından kıraathanenin silahla taranmasıyla Gıjık Dede lakaplı Sabri Özkan hayatını kaybetti. 21 Aralık’ta sol görüşlü Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu isimli iki öğretmen öldürüldü. 22 Aralık’ta Bağlarbaşı cami imamı Mustafa Yıldız’ın hutbesinde, “Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır. Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni imansızları temizleyeceğiz” öğütlerinin ardından kalabalık sağcı bir kitle, öldürülen iki öğretmenin cenazesini mezarlığa taşıyan kitleye saldırdı. Ardından Alevilere ait işyerlerini yaktı. Yaşanan saldırılarda 3 kişi hayatını kaybetti. 23 Aralık’ta ise belediyenin hoparlöründen, “Kızıllar üç kardeşimizi şehit etti. Cenazeleri almak için hastane önünde buluşalım”, “Kızıllar kentimizi bastı” şeklinde anonslar yapılarak kalabalık kitle toplandı. Hemen ardından, “Aleviler suya zehir kattı”, “Alevi mahallelerinde camiler yakılıyor” söylemleri çıkarılarak, Alevi mahallelerine saldırdılar yapıldı. Saldırılar her geçen gün artarken 24 Aralık’ta kente bulunan bütün polis güçleri geri çekilerek, saldırıların daha da büyümesine ve büyük bir katliamın yaşanmasına zemin hazırladı. 26 Aralık’a kadar süren saldırılarda 120 Alevi yurttaş katledildi.
 
‘DEVLET, SÜREKLİ DÜŞMAN YARATIYOR’
 
Sine Milli Ocağı Piri ve Yeksani Dede olarak bilinen Süleyman Deprem (71), katliamda yaşananları anlattı. Deprem, “Alevilerin özellikle barış, sevgi anlayışıyla oluşturulan ‘Ortak yaşam, rıza kenti yaşamı’ felsefeleri sömürü sistemlerinin kurucusu olan devletlerin baş çelişkisidir. Çünkü klasik devlet yapısı sömürüye, inkar, savaş ve rant sistemini dayanır. Bir devlette, devlet ve iktidar kendine bir düşman yaratmadıkça kendi varlığını koruyamaz. Halkı mutlaka bir düşmana yönlendirecek. Örneğin, ‘kahpe Yunan’  ya da ‘pis Kürtler’ söylemi gibi düşmanlık terimlerini kullanarak kendi yapısını ve iktidarını ayakta tutabilmek için toplumu mutlaka bir düşmana yönlendiriyor. Buradan hareketle Alevilere yönelik saldırılar yapılıyor. Çünkü Alevilerde mülk anlayışı yok, bunun yerine ortak yaşam anlayışı var ama devletli sistemler de bunun tersine bir anlayışı dayatır. Bunun için devlet sistemleri Aleviliğe düşmandır” dedi. 
 
DEVLETSİZ YAŞAM ANLAYIŞI  
 
Türkiye’de Alevilerin geçmişten bu yana hiçbir zaman ordulaşıp kendilerine bir iktidar ya da devlet yaratma gayretine girmediğini vurgulayan Deprem, “Çünkü Alevilikte devlet diye bir olgu yoktur. Devletsiz bir yaşam anlayışı vardır. Durum böyle olunca her türlü devlet içerisinde kendi hiyerarşileriyle kendi yaşamlarını düzenlemişlerdir. Bu hiyerarşileri talip, rehber, pir ve mürşid’tir. Bu hiyerarşi içerisinde sürekli varlıklarını ortak yaşam ve ortak paylaşım içerisinde yaşamışlar ve günümüze kadar taşımışlardır. Fakat her dönemde de bundan dolayı baskıya, zulme, sürgüne, talana maruz kalmışlardır. Osmanlı’da Yavuz Sultan Selim tarafından baskıya maruz kalmış ve yerlerinden sürülerek dağlarda yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Cumhuriyet tarihinde de çeşitli katliamlara maruz kalmışlardır” diye konuştu. 
 
‘ALEVİLERİ ENGELLEMEK İÇİN YAPTILAR’
 
“Türkiye Cumhuriyeti devleti bir darbeler devletidir” diyen Deprem, “Ötekileştirdiklerini yok etmeyi esas alan tekçi zihniyetini ayakta tutabilmek için sürekli baskı uygulamışlar. Çünkü bu ülkede Misakı Milli sınırları kurulurken bu topraklarda yaşayan herkesi tek bir potada eritmeyi hedeflediler. 1071’de Malazgirt’e geldikleri zaman burada başka bir halk yok muydu? Cumhuriyetin tekçi zihniyeti bunları yok sayıyor. Türk-İslam sentezi olan tekçi zihniyet o dönem var olan halkın ‘biz de varız’ dedikleri anda saldırıları gerçekleştiriyor. Aleviler de ‘varız diyen’ topluluklardandır ve bunun için Aleviler üzerindeki baskı tarihsel süreçten bu yana var ola gelmiştir. Maraş olayları denilen soykırım niteliğindeki katliam da bunun sonucudur. Bazı kesimler olay diyor ama o olay değil bir katliamdır. Bilinçli, devlet destekli özel projeli bir katliamdır. Bu katliam aylar öncesinden organize edilmiştir. O dönemde Alevi yurttaşlar ekonomik olarak refah düzeyleri artmış ve kırsaldan merkeze taşınmaya başlamıştı. Şehir merkezlerinde esnaflık yapmaya başladılar ve şehir merkezindeki esnaflık faaliyetlerinin yarısını ellerine aldılar. Artık Aleviler de kentte söz sahibi olmaya başladılar. Bu durum iktidarı rahatsız etti. Bir diğer etmense Alevilerin Kürt Özgürlük Hareketi ile buluşmasını engellemekti. Çünkü bu devlet için tehlike sayılıyordu. Bunun için Maraş’ta bir organizasyon hazırladı” ifadelerini kullandı.
 
‘ORGANİZELİ BİR KATLİAMDI’
 
Katliam yaşanmadan önce ülkücü milislerin milli piyango satıcıları kılıfıyla kente sokulduğuna dikkat çeken Deprem, şunları aktardı: “Bu katliam bir organizasyon şeklinde planlanmıştı. Çorum’dan, Yozgat’tan MHP’li özel milis kuvvetleri getirilmişti. Bu süreçte Maraş’ın bütün girişleri, Pazarcık, Elbistan, Göksü ve Afşin’in bütün çıkışları kapatılmıştı. Kimse oradaki Alevilere desteğe gelmesin diye. Ne hikmetse Alevilere yönelik katliamlar hep hayırlı Cuma günleri başlıyor. Maraş katliamının ilk olarak MHP’li Ökkeş Kenger’in başını çektiği grubun organize ettiği provokasyonla başladı. 19 Aralık’ta MHP’lilerin olduğu bir sinemada ses bombası patlatılıyor. Daha sonra ‘komünistler sinemaya bomba attı’ yaygarası koparıp TÖBDER’li iki öğretmene saldırarak onları katlediyorlar. 22 Aralık’ta iki öğretmenin defnedecekleri sırada cami ve belediye hoparlörlerinden ‘komünistler camiyi bastı, komünistler camiye bomba attı’ propagandası yapılarak Sünni halk galeyana getirildi. Bunun için öğretmenlerin cenazesi kaldırılırken kitleye saldırıyorlar. Ondan sonra kıyamet koptu. Sağcılar direk Alevilerin yaşadığı Yörükselim Mahallesine saldırıyor. O zaman Yörükselim’de gerçekten vahşet yaşandı. İnsanım diyenim asla mümkün olmayacağı olaylar yaşatıldı. Bir hayvan bile bu kadar zalim olamaz. Maraş’ta yaşanan vahşetin boyutu çok yüksekti.”
 
KATLİAMDAN SONRA SÜRGÜN  
 
Katliamdan sonra Alevilerin topraklarından koparıldığını anlatan Deprem, şunları söyledi: “Aleviler o günden sonra topraklarından koparıldılar. Yavuz Selim’in yaptığının bir benzerini Maraş’ta yapıtılar. En büyük sürgün politikası Maraş katliamından sonra sıkıyönetim ilan ederek devamında 12 Eylül darbesiyle sürdürdüler. Darbeden sonra gizli bir sürgün politikası başladı. Alevilerin, Kürtlerin ve devrimcilerin bir kısmını katlettiler, bir kısmını hapsettiler. Geriye kalan kesimine de ‘bu ülkeden gitsinler de nereye giderlerse gitsinler’ dediler. Normal şartlarda devlet kurumlarına gittiğimiz zaman işlemlerimiz bin bir türlü bahaneyle ertelenir ve yapılmaması için her türlü zorluk çıkarılırdı. Fakat sürgün politikası devreye girdiği andan itibaren özellikle pasaport almak için başvuruda bulunduğumuz zaman önümüze bir kırmızı halı sermedikleri kalıyordu. Bütün işlemler bir gün içinde hallolurdu. Seni katletmek ve yok etmek isteyen bir düşman eğer sana iyi davranıyorsan ya sende bir sorun var ya da onda bir sorun var. Temel amaç bizlerin göç etmemizin önündeki engelleri kaldırmaktı. O politikadan dolayı şu an Alevi köyleri bomboş. Aleviler yerlerinde göç ettirilerek Avrupa’ya mülteci olarak gönderildi. Şimdi ise dışardan getirilen Afgan, Suriyeli mülteciler buralara yerleştirilerek buraların demografisi değiştirilmeye çalışılıyor. Sürgün edilen ve yok edilmeye çalışan Alevilerin yerine bu getirilen mültecileri yerleştirme planı var.”
 
‘TOPRAĞIMIZA SAHİP ÇIKMALIYIZ’
 
“Maraş katliamı bizlere kimliğimize sahip çıkmamızın zorunluluğunu gösterdi” diyen Deprem, şöyle devam etti: “Aleviler o zaman sahipsiz ve örgütsüzdü. Aleviler hala örgütsüzdür. Adı ne olursa olsun Aleviler adına kurulan örgütlerin bile yarın bir gün DAİŞ zihniyeti karşısında neler yapılabileceğine dair bir politika üretmekten uzaklar. Şimdi seçimlere doğru gidiyoruz. Ben seçimlerin olabileceğinden emin değilim. Öyle bir durumda ne olur. Yeni bir OHAL ve sıkıyönetim olur. Darbeler ülkesi olan bu ülkede iktidar zora düştüğünde yeni bir darbenin planını yapar. Bunlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Avrupa’da bulunan Alevi gençlerin de kendi topraklarına dönmesi gerekiyor. Avrupa’da ne kadar para kazanırlarsa kazansınlar bir Kürt veya Alevi asla bir Alman, Fransız ya da Avrupalı olamaz. Her zaman o bir mültecidir. Eğer şimdi dönmezlerse yarın bir gün geriye döndüklerinde yerleşebilecekleri bir topraklar kalmayacak. O zaman Romanlar gibi olacaklar. Aklımızı başımıza almamız ve toprağımıza, dilimize, kültürümüze sahip çıkmamız gerekiyor. Bunun ötesinde bir kurtuluş yolu yok.”
 
MA / Ömer Akın

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.