İSTANBUL – Kimyasal saldırıların insan yaşamının yanında doğal yaşamı da yok ettiğini belirten ekolojist Yusuf Gürsucu, söz konusu Kurdistan olduğunda herkesin sessiz kaldığını belirterek, “Bu süreç bu ikiyüzlülüğü kaldırmıyor. Amasız, fakatsız bu savaşa dur diyelim” dedi.
Türkiye’nin, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ortaklığıyla Federe Kurdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik saldırıları devam ediyor. Halk Savunma Merkezi’nin (HSM) 16 Kasım’da açıkladığı savaş bilançosunda, Türkiye’nin bu bölgelere dönük 7 ayda 2 bin 837 kez kimyasal silah kullandığı belirtildi.
Ekolojist ve gazeteci Yusuf Gürsucu, insan üzerinde olduğu kadar ekolojide de ağır tahribatlara neden olan kimyasal silah kullanımına dair değerlendirmelerde bulundu.
YAŞAM YOK OLUYOR
Ortadoğu’da onlarca yıldır süren emperyalist müdahale ve savaşların son yıllarda Suriye ve Irak özelinde devam ettiğini belirten Gürsucu, Türkiye’nin ise hem Federe Kurdistan Bölgesi hem de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarıyla bütün Kürt coğrafyasını tehdit ettiğini söyledi.
Saldırıların sadece insan yaşamını etkilemediğini aynı zamanda doğal yaşamı da yok ettiğine dikkat çeken Gürsucu, “İnsan doğal yaşamın bir parçası olduğu için dolayısıyla insanı vuran bitkiyi, hayvanı ve doğayı da vurmuş oluyor. Yapılan saldırılarda kullanılan kimyasalın niteliği açıklanmadı. Fakat şuan dünyada bir saat içinde öldüren kimyasal silahlar üretilmiştir. Gelen tepkiler üzerine ABD bu kimyasal silahların üretim sürecini en son 1993 yılında yüzde 60 oranına düşürmüştü. Fakat daha sonra NATO’nun kabulüyle yeniden yürürlüğe girdi” dedi.
760 BİN TON GAZ BOMBASI
İlk etapta Türkiye’ye, Avrupa ülkelerinde ise özellikle Almanya’ya 760 bin ton gaz bombası ve bunun yanında 155 mm çapında toplarda kullanılan kimyasal içerikte 28 bin bomba yerleştirildiğini kaydeden Gürsucu, “Bu bombalar, NATO kontrolünde kullanılması gereken bombalar olması gerekiyordu. Türkiye’ye yerleştirilmiş olan bombaların ya da silahların kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz. Bunu araştıracak mekanizma da yok. Çünkü Türkiye, Kimyasal Silahların Yasaklanması Teşkilatı (KSYT) İcra Kurulu üyesi olarak yer alıyor. Bu yüzden öyle bir araştırma yapmak olanaksız” diye belirtti.
KİMYASALIN EKOLOJİYE ETKİSİ
Kimyasal silahların kullanıldığı alanlarda büyük doğa tahribatlarının yaşandığını vurgulayan Gürsucu, “İnsan yaşamının yanında çiçekler, bitkiler, ağaçlar hayvanlar da katledilerek, doğaya büyük darbeler indiriliyor. Bunun en önemli örneklerinden biri Körfez Savaşı’nda milyonlarca ton kimyasal bombayla patlatılan petrol varilleri çevreye yayıldı. Bunun yanında çevredeki kıyılarda ne varsa, bütün yaşam alanları tamamen yok oldu. O günden bu yana bölgede ekolojik yaşam ya da normal bildiğimiz anlamda bir yaşam olanaksız hale geldi. Çünkü kirlilik farklı boyutlarla devam ediyor. İnsanı öldürmek için havaya yapılan atışlarda maalesef bütün canlılar ve çevre bu saldırılardan etkileniyor. Kimyasal atıklar, uzun süre toprakta kaldığında, toprağın yeni hücrelerine de nüfus ederek, yiyecek olarak tüketildiğinde ise insan vücuduna nüfus ediyor. Kimyasal bomba kullanılan yerlerde uzun süre tarım yapılmaz. Bu açıdan insanlığın varabileceği en kötü noktalardan biridir” ifadelerini kullandı.
AKAR’IN KİMYASAL İTİRAFI
Türkiye toplumunda ise devam eden saldırılar karşısında büyük bir sessizliğin hakim olduğunu söyleyen Gürsucu, bunun nedenlerine dair şunları söyledi: “Türkiye’nin kimyasal silah kullanımına ilişkin iddialara dair Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ‘ABD’de yapıyor’ söylemi, kimyasal silah kullanıldığının itirafıdır. Bu itirafı görmemiz gerekiyor. İşin ilginç yanı şu ki; Türkiye, Kimyasal Silahların Yasaklanması Teşkilatı İcra Kurulu üyesidir. Bu kurulun görevi hem kimyasal silahları denetlemek hem de kullanımını denetlemektir. Fakat bu kurulun denetleyicisi olan bir ülke bunu yaptığında denetleyen de kalmıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin kimyasal silah kullanıldığına dair araştırma yapılmaması, diğer ülkelerden de bu konuda sessiz kalmasının bununla yakından alakalı olduğunu düşünüyorum.”
SOSYOLOJİK ETKİLERİ
Kimyasal silahların ekolojik yıkımın yanı sıra sosyolojik yapıyı da değiştirdiğinin altını çizen Gürsucu, buna Halepçe Katliamı’nı örnek gösterdi. Gürsucu, “Irak’ın eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, elma kokulu hardal gazıyla binlerce insanı katletti. Çocuklar gazlardan gelen elma kokusuna giderken öldü. Bu ölümler yaşandıktan sonra orada sosyal yaşam mümkün değil. Annesini, babasını, çocuğunu kaybetmiş insanlar artık orada duramaz ve göç etmek zorunda kalırlar. Göçler beraberinde farklı sorunları da getiriyor. Dolayısıyla sosyolojik yapıda değişiyor” diye belirtti.
SİSTEMİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Söz konusu Kurdistan doğası ve coğrafyası olduğunda büyük bir sessizliğin hakim olduğunu vurgulayan Gürsucu, bunun en büyük nedeninin devlet olduğunu söyledi. Ekoloji örgütlerinin temel amacı insan ve doğayı yaşanır kılmak olduğunu belirten Gürsucu, saldırıların kimin ve ne için yaptığına bakmaksızın bu savaşın karşısında durmak gerektiğini söyledi. Kurdistan’da yaşanan savaş ve doğa kırımına karşı sessizliğin kabul edilemez olduğunun altını çizen Gürsucu, “Eğer bu savaşa dur diyemiyorsak, lütfen bırakalım bu işi. Çünkü bu süreç bu ikiyüzlülüğü kaldırmıyor. Kurdistan’da milyonlarca ağaç katledilip, kesiliyor ve kesilen alanların hepsi ya maden sahaları olarak kullanılıyor ya da güvenlik amaçlı yıkıma uğratılıyor. Hangi amaçla yapılırsa yapılsın bu kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye’deki ekoloji hareketleri tepkisizliğin yanı sıra uluslararası bir kuruluş olan Greenpeace’te bu konuya dair şu ana kadar tek bir söz söylemedi. Buda bize şunu gösterdi; sistemin öteki olarak gördüğü yerleri asla görmezler. Çünkü sistemden besleniyorlar.”
EKOLOJİK YAŞAMA SALDIRI
Kimyasal silahların kullanıldığı alanların doğa ve insan yaşamından bağımsız olmadığını dile getiren Gürsucu, şöyle devam etti: “Kimyasalın atıldığı iddia edilen yerlerde de insanlar ölüyor, sular zehirleniyor, kuyular, barajlar kurutuluyor. Şimdi savaşı sürdürdüğün insanlarla oturup konuşup anlaşmıyorsan savaşı sen istiyorsun demektir. Kimyasal silahların kullanıldığı iddia edilen yerlerde milyonlarca canlı var. Yine Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarda binlerce yerleşim yeri zarar görüyor, yüzlerce insan ölürken bombaların atıldığı yerlerde ekolojik tahribatlar yaşanıyor. Yani Kuzey ve Doğu Suriye’deki yaşama baktığımızda orada doğal, ekolojik ve kadın özgürlükçü, demokratik bir yaşam örgütleniyor ve bunu uygulamada da yapıyorlar. Yani doğal ve ekolojik yaşamada bir saldırı var aslında. Bu anlamda topyekun bu savaşa karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.”
MA / Esra Solin Dal