en iyi rulet siteleri
Av. Şakar: Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz
  • Rojev
  • Güncel
  • Av. Şakar: Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz

Av. Şakar: Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz

PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alamama durumuna karşı tepkilerin ülke sınırlarını aştığını belirten avukat Mahmut Şakar, “Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz. Çünkü AİHM kararı, Türk devletinin istisna dediği alana ilişkindir" dedi.

ABONE OL
Eylül 23, 2022 07:30
Av. Şakar: Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz
0

BEĞENDİM

ABONE OL
DİYARBAKIR – PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alamama durumuna karşı tepkilerin ülke sınırlarını aştığını belirten avukat Mahmut Şakar, “Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz. Çünkü AİHM kararı, Türk devletinin istisna dediği alana ilişkindir” dedi.  
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklular Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’dan 18 aydır haber alınamıyor. Söz konusu tecridin kırılması için dünyanın dört bir yanından yüzlerce avukat, Abdullah Öcalan ve diğer tutuklularla görüşme talebiyle Adalet Bakanlığı’na başvurdu. 22 ülkede 350 avukat, 14 Eylül’de Adalet Bakanlığı, Avrupa Barolar Birliği, Türkiye Barolar Birliği ve uluslararası insan hakları örgütlerine mektup gönderdi. Daha sonra Fas, Filistin, Federe Kürdistan Bölgesi, Kuzey ve Doğu Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Suriye ve Ürdün’den 756 avukat, Abdullah Öcalan’ın Özgürlüğü İçin Arap Hukuki Girişimi öncülüğünde 19 Eylül’de bakanlığa ayrı bir başvuru yaptı. Başvurularda, derinleştirilen tecritle uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiğine vurgu yapıldı. İmzacı avukatlardan birisi olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Mahmut Şakar, yapılan başvuruları ve önümüzdeki dönem yol haritalarına dair sorularımızı yanıtladı.   
 
 PKK Lideri Abdullah Öcalan ve 3 tutuklu için dünya çapında yüzlerce avukatın harekete geçmesi ne anlama geliyor?
 
18 aydır haber alınamama durumunun yarattığı tepki giderek ülke sınırlarını aşarak, geniş bir kesiminin tepki vermesine yol açmıştır. Tecride karşı gelişen uluslararası tepki, hem tecridin hem de Sayın Öcalan’ın temsil ettiği politik misyonunun ne kadar geniş bir kesim tarafından kavrandığını da ortaya koymakta. Sayın Öcalan ve arkadaşlarından 25 Mart 2021 tarihinden bu yana hiçbir haberin alınamaması aslında sadece aile ve avukatları açısından değil, tüm toplum ve uluslararası camia açısından da önemli bir mesele. Çözümün tecridin kırılması, barışçıl ve çözümleyici siyasete yol açmaktan geçtiği de daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında ben uluslararası alanda daha da ciddi ve etkili etkinliklerin gelişeceğini düşünüyorum. 
 
 Avukat başvurularının yanı sıra tecrit ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne dair farklı etkinlikler olacak mı?  
 
 
 Sayın Öcalan’ın İmralı koşullarında yarattığı paradigmanın Rojava’da küresel bir etkiye davuşması, küresel olarak sahiplenmesine evrilmiştir. Konserler, kampanyalar ve hukukçuların sahiplenmesi devam edecek. 
 
Öncellikle tecride ve genelde Sayın Öcalan’ın esaretine karşı Kürt halkının başından beri bir tutumu var. Uluslararası komplodan bu yana süreklileşen ciddi etkinlikler ve tepkiler söz konusu. Özellikle Avrupa’da yaşayan Kürtlerin sürekli devam eden tepkisi ve karşı koyuşu aynı zamanda bu ülkelerin toplumlarının ve sivil örgütlerinin de duyarlılaşmasına ve tepki vermesine yol açmıştır. Ayrıca Sayın Öcalan’ın İmralı koşullarında yarattığı paradigmanın tanınması, bu paradigmanın sonuçları olarak Rojava ve kadın devriminin küresel etkiye kavuşması, DAİŞ gibi bir tehdide karşı ortaya konulan cesaret aynı zamanda Sayın Öcalan’ın da küresel olarak sahiplenilmesine evrilmiştir. Bu süreç hem Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün savunulması hem de tecride karşı pratik tepkilerin verilmesine yol açmıştır. Sendikaların yürüttüğü kampanyalar, aydın ve sanatçıların dayanışmaları, uzun soluklu eylemlilikler ile açığa çıktı. Bundan sonra da bu çalışmalar devam edecektir. Konserler, kampanyalar, hukukçuların ısrarlı sahiplenmeleri ve karşı koyuşları da devam edecektir.
 
 Tecride karşı süren kampanyalar ya da eylemlerin özelde Avrupa kentlerinde ne gibi etkileri oluyor?  
 
Bu eylemliliklerin etkilerini pek çok yönlü değerlendirebiliriz. Öncelikle olan bitenin kabul edilmemesi ve meşru görülmemesi, Öcalan ile Kürt toplumu ve geniş insanlık arasında bağın kesilmesi gibi hedeflerin gerçekleşmemesine yol açmıştır. Sayın Öcalan’ın barışçıl ve çözümleyici siyaseti için alan açılmasına ve yine özgürlüğünün gerekliliğini gündemde tutan bir etkisi olduğu görülmelidir. Diğer yandan eşzamanlı olarak uluslararası alanda ki sessizliğin de kırılması, CPT ve Avrupa Konseyi gibi ilgili kurumların harekete geçirilmesinde de bu eylemlerin etkisi olduğunu görmemiz gerekiyor. 
 
 İmralı’dan 18 aydır hiç bir şekilde haber alınamıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, tecrit hangi boyutta şu an?  
 
 
İmralı tecridi ilk günden günümüze kadar hep yeni yöntemlerle derinleştirilerek gelmiştir. O yüzden şu an en ağır dönemini yaşıyoruz. Adeta bir ‘kayıp’ hali. Sağlığı hakkında bilgi sahibi değiliz, İmralı’da mı değil mi bilmiyoruz.
 
İmralı Adası’nın Sayın Öcalan için esaret mekanı olarak seçilmesi, tecride ve keyfi bir rejimin inşasına uygun olmasındandır. Bu açıdan İmralı, doğası gereği bir tecrit adasıdır. Başından beri İmralı Ada Hapishanesi’ne karakterini veren tecrit ve keyfiyettir. Ancak ilk günden bugüne kadar tecridin düz bir çizgide ilerlemediğini, farklı zamanlarda farklı karaktere ve boyuta sahip olduğu söylenebilir. Genel bir realite olarak şunu söyleyebilirim: İmralı tecridi ilk günden günümüze kadar hep yeni yöntemlerle derinleştirilerek gelmiştir. Hep derinleşen, artan, olumsuzlaşan ve ağırlaşan bir çizgi izlemiştir. O yüzden şu an en ağır dönemini yaşıyoruz. Kendisinden ve arkadaşlarından hiçbir şekilde haber alamıyoruz, sağlığı ve yaşamı hakkında bilgi sahibi değiliz, İmralı’da mı değil mi bilmiyoruz. Adeta bir ‘kayıp’ hali. Mutlak bir iletişimsizlik durumu söz konusu. 
 
 Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının başvurusu sonrası Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yanıt veren Türkiye, Abdullah Öcalan’ı “umut hakkı”ndan muaf tuttuğunu itiraf etti. Verilen yanıt ne anlama geliyor?  
 
Türkiye, aslında AİHM kararını boşa çıkarmak istemekte, üzerine yüklenen sorumluluktan kaçınmaktadır. Türkiye, bu ‘istisna’ veya ‘muaf’ gibi kavramlar üzerinden konuyu basitleştirmekte, gündemden çıkarmak istemektedir. Bakanlar Komitesi’nin Sayın Öcalan ile birlikte toplam 4 dosyada, 2 Aralık 2021 tarihli toplantısında Türkiye’den talepleri oldu. Eylül 2022 sonuna kadar da bu taleplere yanıt vermesini istedi. Esasından Türkiye henüz buna bir yanıt vermiş değil. Ancak avukatların yaptığı başvuruya verdikleri yanıtta, kamuoyuna da yansıyan ‘istisnai’ durumdan bahsetti. Bu iddia aslında başından beri Türkiye’nin kullandığı bir argüman. Konunun temelini oluşturan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, 2002 yılından Sayın Öcalan için Türk Ceza Kanunu’na girmiş ve bugüne kadar binlerce insanı da etkileyen bir genişliğe kavuşmuştur. Türkiye’nin istisna dediği aslında bu binlerce ağırlaştırılmış müebbet tutuklusu ve hükümlüsüdür. Türkiye, bu ‘istisna’ veya ‘muaf’ gibi kavramlar üzerinden konuyu basitleştirmekte, gündemden çıkarmak istemektedir.  
 
 Türkiye, verdiği yanıtta ısrarcı olması halinde ne gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalır? Süreç nasıl işler?
 
Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarını uygulamakla sorumludur. Bu konuda elinde ciddi olanaklar var. Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılmaya varan geniş bir yaptırım yelpazesine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu yetkileri kullanıp kullanamayacağı, ne kadar etkin ve ciddi yaklaşacağını görmemiz gerekir. Öcalan davasından önce Kavala ve Demirtaş davaları da Bakanlar Komitesi’nin önüne geldi. Ancak bugüne kadar Türkiye bu davalarda da çözümleyici bir yaklaşımı ortaya koymadı. Bakanlar Komitesi de gereken ciddiyeti sergilemedi. 
 
 Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin “muaf” yanıtına rağmen herhangi bir yaptırım kararı almaz ise nasıl bir tablo ortaya çıkmış olur? 
 
 
 Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz ve ‘muaf tutma’ gibi bir tutuma zaten giremez. Çünkü AİHM kararı zaten Türk devletinin istisna dediği alana ilişkindir. Hukuk çevreleri Komite üzerinde sürekli bir basınç ortaya koymalı. 
 
AİHM, kararını 2014 yılında verdi. Ancak Bakanlar Komitesi bu sorunu ancak bahsettiğim tarihte, yani 2021 yılında gündemine aldı. Bu gecikmiş gündeme almanın zaten gayri ciddi davranış olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz ve ‘muaf’ tutma gibi bir tutuma zaten giremez. Çünkü AİHM kararı zaten Türk devletinin istisna dediği alana ilişkindir. Asıl sorun Bakanlar Komitesi’nin Türk devletinin bu konuyu çözmesi konusunda ne kadar ciddi bir yaklaşım sergileyeceği, bu meselenin zamana yayılmasına izin verip vermeyeceği, adil bir çözüm gelişene kadar bu konunun takipçisi olup olmayacağına dairdir. Bu konularda dikkatli olmak lazım. Özellikle Kürt toplumu, sivil toplum, demokrat kesimler ve uluslararası hukuk çevrelerinin Bakanlar Komitesi önünde gelişen süreci izlemeleri ve Komite üzerinde sürekli bir basınç ortaya koyması gerekiyor. Sürecin güvencesinin bu kesimler olduğunu düşünüyorum. 
 
MA / Eylem Akdağ
 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.