DİYARBAKIR – Kürt sorunu ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’la ilgili gündeme getirilen konulara dair değerlendirmelerde bulunan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, “Muhalefet Kürt sorunun demokratik yollardan çözme iradesini ortaya koymalı ve muhataplarını esas almalı” dedi. Kürt sorunun çözümü, Kürtler arası ittifak, savaş, baskılar ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü gibi konular üzerinden örgütlenme çalışmalarına hız veren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Batman, Dersim, Adana, İzmir gibi kentlerde parti binalarının tabelalarını astı. Halk toplantılarını sürdüren DBP, tüm baskılara rağmen yeni yol ve yöntemlerle büyümeyi hedefliyor. Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması dahil birçok konuda izleyecekleri politikalar üzerine sorularımızı yanıtlayan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayandır, Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de hiçbir sorunun çözülmeyeceğine dikkati çekti. Partinizin birincil gündemlerinden biri PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit olduğu biliniyor. En son “Gemlik Yürüyüşü” başlatıldı ve hemen ardından Öcalan’a 3 aylık görüş yasağı getirildi. Kamuoyunda geniş yankı bulan “Gemlik Yürüyüşü”nün amacı neydi ve nasıl karşılandı? Sayın Öcalan üzerinde uzun bir süredir iktidar tarafından sürdürülen ve ısrarlı bir şekilde devam ettirilmek istenen tecrit politikası söz konusu. Bu tecrit politikasıyla bugün hem Kürt halkı hem de Türkiye demokrasi güçleri üzerinden iktidarın yaratmak istediği bir baskı rejimi söz konusu. Siyasal, toplumsal ve ekonomik krizin dibe vurduğu bu dönemde iktidar, tecrit siyasetiyle ömrünü uzatmak istiyor. Böylesi bir dönemde Gemlik Yürüyüşü ile Sayın Öcalan’ın rolüne işaret edildi ve sorunları çözümünde kilit adres olduğu ifade edildi. Gemlik Yürüyüşü sonrası iktidar yanlısı ve kimi “muhalif” medya organları Öcalan’la “aile görüşmesi” olacağına dair haberler çıktı. Bunu nasıl yorumladınız? Topluma vereceği bir öyküsü, hikayesi ve politikası olmayan iktidar, bu tür manipülasyonlar yaratarak öfkeyi yumuşatmaya, süreci yönetmeye çalışıyor. Bugün aile bireyleri ve avukatlarının Sayın Öcalan’la iletişim kurma hakkı tanınmıyor. Tecridin devam ettiği bir dönemde iktidardan gelen manipülasyonlar birikmiş öfkeyi dağıtmaya yöneliktir. İktidar, siyasal olarak her sıkıştığında bu konuda manipülasyonlar yaratarak kendisine bir çözüm yolu arıyor. Baskı, şiddet ve savaş politikalarından bıkmış ve öfkesini her yönüyle iktidara yöneltmiş bir toplum gerçekliği var. İktidar, kendisine karşı direnmiş milyonların olduğunu hepimizden çok daha iyi biliyor. Artık topluma vereceği bir öyküsü, hikayesi ve politikası olmayan iktidar, bu tür manipülasyonlar yaratarak öfkeyi yumuşatmaya, süreci yönetmeye çalışıyor. Bugün aile bireyleri ve avukatlarının Sayın Öcalan’la iletişim kurma hakkı tanınmıyor. Tecridin devam ettiği bir dönemde iktidardan gelen manipülasyonlar birikmiş öfkeyi dağıtmaya yöneliktir. Açıklamaların bizlerde ve kamuoyunda bir karşılık bulamayacağını çok açık. 23 yıllık İmralı duruşunu gözettiğimizde, Öcalan, taktik, dönemsel ilişkilere göre kendisini hiçbir şekilde konumlandırmadığını ve stratejik bir pozisyonda olduğunu görürüz. Sayın Öcalan, Kürt halkının özgürlüğünü, eşitliğini, geleceğini ve demokrasi güçlerin geleceği bağlamında her zaman stratejik bir pozisyonda durmuş ve rol oynamıştır. Bu tür söylemleri olası bir seçim hazırlığı olarak değerlendiren çevreler de var. Siz nasıl okuyorsunuz? Sayın Öcalan, bir seçim süreciyle ya da ya da iktidarın tek taraflı kendi lehine çevirebileceği bir siyasal atmosferle asla değerlendirilemez. İktidarın manipülasyonlarla yaratmak istediği bu siyasi tuzağa hiç kimsenin düşmemesi gerekir. Manipülasyon ve kafa karışıklığıyla yaratmak istedikleri oyunu bertaraf etmenin çok açık ve şeffaf yolu var. Birincisi İmralı’da hukuk dışına, yasa dışına, kanun dışına çıkan bir iktidar söz konusu. Dolayısıyla iktidar tarafından bu hukuksuzluğu, bu kanun dışılığı bertaraf etmenin yolu yıllardır ifade ettiğimiz gerçekliktir. O da şudur; Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması, İmralı sisteminin dağıtılması ve özellikle avukat ve heyet aracılığıyla Sayın Öcalan’ın fikir ve düşüncelerini açık bir şekilde kamuoyuna ifade etmesidir. İktidar tarafından yapılan ve önümüzdeki süreçler de yapma olasılığı olan böylesi manipülasyonların önüne geçilmesinin tek koşulu budur. Yer yer kimi muhalif kesimlerin işte ‘Öcalan ile görüşüyorlar’, ‘Kürtlerle iktidar anlaşacak’ söylemlerini bertaraf etmenin, bu manipülasyonlara düşmemenin yegâne yolu Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşmelerini düzenli bir şekilde toplumla paylaşmasını sağlamakla olur. Bu manipülasyonlara imtina eden bir muhalefet söz konusu. AKP-MHP iktidarının yaratmak istediği manipülasyonlara ve tuzaklara düşmemek gerekir. Parti çalışmalarınıza dönecek olursak, birçok kentte yeni örgütlenmeler ve il binalarının açılışı yapıldı. Çalışmalarınıza dair bilgiler paylaşır mısınız? Kürdistan ve Türkiye tarafında örgütlememizi genişletiyoruz. Toplumun farklı kesimleriyle halk buluşmaları ve toplantılar yapıyoruz. Ciddi anlamda yaşanan bir siyaset krizi söz konusu. Toplumu, baskıyla, manipülasyonlarla, özel savaş yöntemleriyle, algı operasyonlarıyla zihni ve yaşam biçimi ciddi anlamda kuşatılmak isteniyor. Bu kuşatılmışlıkta toplum nefessiz hale getirilmek isteniyor. Demokratik siyasette esas aktör olarak, stratejik olarak kendimizi konumlandırdığımız bir durum söz konusu. Hem Kürdistan’da hem Türkiye’de halk buluşmalarıyla siyasetin önünü açıyoruz. Demokratik yöntemlerin gelişmesi bir ihtiyaçtır. Halkımızın önerileri doğrultusunda il ve ilçe örgütlerimizin geliştirilmesine ağırlık verdik. Dersim ve Muş örgütlerimizi açtık. Batman ve Şırnak’ın hazırlıkları sürüyor. Çok yakın süreçte Kürdistan’ın tüm illerde DBP’nin örgütlülüğe kavuşması ve topluma nefes aldıran bir sürece hazırlanıyoruz. İstanbul, Adana, İzmir ve Ankara dışındaki kentlerde bürolarımızın açılışını önümüze hedef olarak koyduk. Bir yandan da Eş Genel Başkan Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması gündemde. Bu konuda neler söylemek istersiniz? İktidar, Kürt siyasi hareketini, HDP’yi, HDP’nin bileşenlerini Türkiye siyasetinden tasfiye etmeye yönelik çok kapsamlı özel operasyonlar yürütüyor. İçişleri Bakanlığı, özel savaş bakanlığı haline gelmiş. Başında Soylu’nun olduğu Bakanlık, Mecliste, sokaklarda, alanlarda yalan yanlış bilgilerle Kürt siyasetini hedef haline getirerek tasfiye etmeye çalışıyor. Eş Genel Başkanımız Saliha Aydeniz’in vekilliğinin düşürülmesine yönelik yapılan linç operasyonlarının arkasında partimizin çalışmalarını durdurmak yatıyor. Geçen hafta anmasını yaptığımız Orhan Doğan 2 Mart 1994’te Meclis dışına itildi. Bugün de devam ettirilen zihniyet budur. 4 Kasım darbesiyle Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş gibi birçok isim cezaevine konularak süreci bugüne kadar sürdürdüler. Bunun ardında yatan temel gerçeklik, Kürt siyasetçileri parlamentoda tasfiye girişimidir. Aydeniz’e yönelik linç girişimini böyle okuyoruz. İktidar, Kürt siyasi hareketini, HDP’yi, HDP’nin bileşenlerini Türkiye siyasetinden tasfiye etmeye yönelik çok kapsamlı özel operasyonlar yürütüyor. İçişleri Bakanlığı, özel savaş bakanlığı haline gelmiş. Başında Soylu’nun olduğu Bakanlık, Mecliste, sokaklarda, alanlarda yalan yanlış bilgilerle Kürt siyasetini hedef haline getirerek tasfiye etmeye çalışıyor. Aydeniz’in vekilliği düşürülmesi ne tür sonuçlar doğurur? Türkiye halklarıyla ortak, birlikte yaşama projesine vurulmak istenen bir darbedir. Türkiye parlamentosu bugün Kürtlerin tasfiye edilmesinin zemini haline getirilmek isteniyor. Buradan çıkarılacak olan sonuç sadece Kürt siyasi hareketini etkilemeyecek. Türkiye parlamentosu siyasi darbenin tasfiye alanına çevirmede katkısı olan kim varsa bu darbeden etkilenecek. Özgürlükten, birlikte yaşam iradesinden asla geri adım atmayacağımızı ifade ediyoruz. Parlamentoda, Kürtlere dair söylemlerde muhalefetin AKP-MHP ittifakıyla benzer görüşler paylaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefetinin bugüne kadar ortaya koymuş olduğu politikalara baktığımızda Kürt sorunun çözümünde iktidarla farklı düşünmediğini tam tersine aynı çizgide hareket ettiğini, arkasına hizalandığını açık şekilde görmekteyiz. 6’lı muhalefetin ideolojik olarak iktidardan farklı olmadığını görüyoruz. Güncel gelişmelerde bir takım farklılıklar olmakla beraber asıl ve esas olarak Kürtlerin özgürlüğü mücadelesinde, Kürt sorununun çözümünde, Türkiye halklarının eşit, birlikte mücadelesinde muhalefetin iktidardan farklı bir yerde durduğunu söylemek mümkün değil. Muhalefet esaslı konulara dair bir programa sahip olmaması iktidarı besliyor mu? Güney Kürdistan’a, Rojava’ya yönelik operasyonlarda, dış politikayı belirlemede Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözümünde iktidarın savaş endeksli siyaseti, Türkiye demokrasi güçlerinin ve Kürt halkının ciddi öfkesini kendi üzerine çekmiş durumda. Kürt sorununun çözümsüzlüğü, barış, özgürlük ve eşitlik meselesindeki mevcut politikalar iktidarı nasıl alaşağı ettiyse irade göstermeyecek olan muhalefete şans verilmesi düşünülemez. Bu muhalefete iktidara giden yolun, Kürt sorununun çözümünde somut politikalara dayalı program ve politikasını açıkça ifade etmesinden geçiyor. Aksi takdirde toplumu oyalayan, sürekli seçime endeksli düşünce Muharrem İnce’nin söylediği “Adam kazandı” sözünden ileriye taşınmaz. Biz böylesi bir durumun yaşanmaması için Kürtler başta olmak üzere dostlarıyla beraber bu iktidarın bir daha başa geçmemesi için elimizden gelen tüm çabayı sarf edeceğiz. Bugün Erdoğan’ın başını çektiği AKP-MHP iktidarı Türkiye halklarına savaş, şiddet dışında başka bir politika sunmuyor. 6’lı muhalefet ise çözüm olarak; katliam ile anılan, İttihatçı akıldan başka seçenek sunmuyor. Kürtler şunu net söylüyor; Ne Abdülhamid’in istibdat rejimini temsil eden Erdoğan’ı ne de aynı zihniyeti temsil eden İttihatçı akıl çözüm olur. Çözümü tarif eder misiniz? HDP’de ifadesini bulan Üçüncü Yol, Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğine inanıyoruz. Herkesi de bu Üçüncü Yol etrafında buluşmaya, katkı sunmaya çağırıyoruz. Kürt sorununun çözümünde çok açık şekilde politikasını ortaya koymuş bu çizgi çözer. Aksi takdirde bugün gerek iktidardan, gerek muhalefetten gelebilecek hiçbir çözüm önerisinin esastan çözüm olmadığını bizler ve kamuoyu açık bir şekilde biliyor. Türkiye aynı zamanda çözümsüzlük politikasını İsveç ve Finlandiya örneğinde görüldüğü gibi dış politikada da sürdürüyor. Bu politikayla ne amaçlanıyor? Kürt sorununun çözümünü uluslararası arenalarda, uluslararası dengelerde, ilişkilerde arayan değil, ülkenin içerisindeki dinamiklerde arayan ve bu konuda çözümünün de Sayın Öcalan’ın 2013-2015 arasındaki değerlendirmelerinde bulabiliriz. Yaşanan siyasi krizin çözümü NATO veya AB ile kurulan çeşitli çıkar ilişkilerde olmayacaktır. Yol yakınken çok daha fazla tahribatlar yaratmadan, ülkenin geleceğini uçuruma sürüklemeden, toplumsal kaosu ve krizi derinleştirmeden çözüm adresine gelmenin iradesini göstermek lazım. Hem iktidara hem muhalefete çağrımızı yinelemek istiyoruz. Kürt sorunun demokratik çözümü, iradesini ortaya koymak ve muhataplarını esas olarak dikkate almaktan geçer. Aklıselim bir iradeyi ortaya koymak gerekir. Çözümsüzlükte ısrar aynı zamanda Kürt kültürü, sanatı, siyaseti üzerinde yeni baskılarla sürdürülüyor… 100 yıl boyunca Kürtlerin kültürel inkarı için devreye konulan Şark Islahat Planı direniş sonucu başarısızlığa ulaştı. AKP-MHP iktidarının devreye koyduğu Kürt aydınlarının, yazarlarının, tarihi şahsiyetleri ve önderlerinin fotoğraflarının, büstlerinin kaldırılması, parklara verilen isimlerinin değiştirilmesi, köylerinin, kasabalarının adlarının değiştirilmesi çöken Şark Islahat Planı’nı güncellenmesidir. İktidar bu politik ısrarla finale ermek istiyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Kürtlerin kültürel soykırımı hedefleniyor. Kürtlerin dilini, tarihini, müziğini, edebiyatını, tiyatrosunu, sanatını her yönüyle toplumun hafızasından silmeye çalışarak yeni bir Türkçülük, ırkçılık aklı söz konusu. Yüzyıllık devlet aklı Şark Islahat Planı’nda başarılı olmadı. AKP-MHP iktidarı adeta bunun intikamını almak istiyoruz. Buna karşı Kürt siyasi hareketi, kurumları, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri mücadelesini veriyor ve vermeye de devam edecek. 2002’de ekonomik krizle iktidara gelen AKP’nin yine ekonomik krizle gideceği beklentisi var. Bu bakış açısı ne kadar sağlıklı? AKP-MHP iktidarı ekonomik krizle gidecek bir iktidar değil. Tam tersi bu zihniyete karşı mücadele ederek, herkesi aslında bu mücadelenin bir parçası haline getirerek Türkiye’nin başına bela olmuş bu zihniyeti, bu iktidarı götürebiliriz. Bu anlamıyla başka bir çözüm yolunun olmadığını söylüyoruz. Bunu dışında farklı çözüm arayışları, zamana bırakma, seçimi bekleme, iç ve dış dengelerle bu iktidarın gitmesini beklemek saf bir akıl olur. Yaratmış olduğu tahkimat, devlet güçlerini, bürokrasisini, zor aygıtlarını her yönüyle kullanan iktidar ancak mücadeleyle gider. Bugün yaşanan ekonomik felaketle milyonlarca insanın kendi yaşamını artık idame edemeyecek gerçekliği var. Bu toplumsal ve siyasal açıdan büyük bir felakettir. Bu durum AKP-MHP’nin savaş zihniyetinin yaratmış olduğu bir sonuçtur. AKP-MHP bugün iktidardan düşerse yerine gelecek bir yönetim, ekonomik krizi kolay kolay düzeltemez. Bu ülkenin 50 yıllık ekonomik geleceği, yaşanan savaş ve inkâr zihniyetine yatırıldı ve başarısız olundu. Öneriniz nedir? Çözüm iradesini açık bir şekilde ortaya koymalı. Dolayısıyla birlikte mücadele etmemiz gereken bir dönemdeyiz. Aksine ekonomik ve siyasi kriz çözülemez. Bugüne kadar da çözülmedi. Devlet bürokrasisinde yaşanan hukuksuzluk, kanunsuzluk, ölçüsüzlük ve gayri ahlaki ilişkiler süren savaşla bağlantılıdır. Savaş zihniyeti bir rejim haline getirilmek isteniliyor. Savaş sürekli hale getirip toplumsal bir yaşam biçimine dönüştürmek isteniliyor. AK-MHP iktidarı bu konuda ısrar ederek kendi geleceğini kurabileceğini düşünüyor. Paramiliter güçler, siyaseti, geleceği, ekonomiyi belirliyor. Bunun arkasında savaş zihniyetinde ısrar var. Bu savaş aklına hizmet eden, onay veren, arkasında hizalanan muhalefetin sorumluluğunu unutmamak gerekiyor. Ülkenin geleceğini gerçekten düşünen kesimler varsa, ilk etapta bu savaş siyasetine karşı çıkmalı ve çözüm konusunda muhataplarını, dinamiklerini esas almalı. Çözüm iradesini açık bir şekilde ortaya koymalı. Dolayısıyla birlikte mücadele etmemiz gereken bir dönemdeyiz. Aksine ekonomik ve siyasi kriz çözülemez. Bugüne kadar da çözülmedi. MA / Müjdat Can