Close Menu
    What's Hot

    EMEP Genel Başkanı Akdeniz: ‘Tek adam’ rejimine son vermenin yolu sokaktan geçiyor

    Aralık 21, 2022

    Gar katliamı davasına çağrı

    Haziran 10, 2023

    DBP Eş Genel Başkanı Bayındır: Mücadeleyi büyüterek faşizmi yeneceğiz

    Mayıs 18, 2023
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Trending
    • ‘Musa Anter Barış ve Dostluk Futbol Turnuvası’ sonlandı
    • ‘Demokratik Ortadoğu için-Barışa Giden Yol’ çalıştayı ikinci gününde
    • İsviçre Kadın Grevi’nden Abdullah Öcalan çağrısı
    • Ankara’da İsveç’in NATO üyeliğine yönelik ilk toplantı
    • Qamişlo-Tirbespiyê’ye bombardıman: 4 yaralı
    • Sağlık çalışanlarından hastane önünde mobbing protestosu
    • Miraç Miroğlu davasında baronun katılma talebine ret
    • Beraat kararı bozulan HDP’lilerin duruşması görüldü
    Facebook X (Twitter) Instagram
    RojevRojev
    • Güncel
    • Kadın
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Ekoloji
    • Gençlik
    • Foto Galeri
    • Doğa
    • Spor
    RojevRojev
    Home»Güncel»‘Karıncanın ayak izleri’ ötekileştirilen mültecileri anlatıyor
    Güncel

    ‘Karıncanın ayak izleri’ ötekileştirilen mültecileri anlatıyor

    By Eylül 18, 2022Yorum yapılmamış4 Mins Read
    Share Facebook Twitter Pinterest Copy Link LinkedIn Tumblr Email VKontakte Telegram
    Share
    Facebook Twitter Pinterest Email Copy Link
    MERSİN – Mülteci tarım işçilerinin yaşadıklarını “Karıncanın ayak izleri” isimli kısa filmle anlatan yönetmen Ümit Güç, sınıfsal eşitsizliklere dikkat çekerek, dünün ötekisinin, bugünün ötekisine ırkçılık yaptığını söyledi.  
     
    Suriyeli mülteci tarım işçilerinin yaşadıklarını anlatan “Karıncanın Ayak İzleri” isimli kısa film, seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Yönetmenliğini Çukurova Üniversitesi Radyo Sinema-TV Bölümü öğrencisi Ümit Güç’ün (33) yaptığı film, Adana’nın Karataş ilçesinin Bahçe Mahallesi’nde mültecilerin tarım işçiliğiyle var olma mücadelesini anlatıyor. Ayrıca 2 çocuk üzerinden insan ve doğa ilişkisinin yanı sıra toplumda ötekileştirilen grubun, bir diğer ötekiyi dışlaması da filmde dikkat çekiyor. 
     
    Çeşitli fabrikalarda işçilik yapan yönetmen Güç, Çukurova’daki fabrika işçilerinin yaşamını ele alan öyküler de yazdı. İlk kısa filmi “Taşköprü’yü kim yaptı?” ve kısa belgeseli “Yeryüzü ayakları” ile birçok festivalden ödül alan Güç, son kısa filmiyle emek üçlemesini tamamladığını söyledi. 
     
    Yönetmen Ümit Güç, filmin konusu ve kısa filmin Türkiye’de bulunduğu noktayı değerlendirdi. 
     
    SINIFSAL EŞİTSİZLİK SİNEMAYA İTTİ
     
    Arap Alevi kökenli bir ailede doğan Güç, lise dönemlerinde dilinin ve kültürünün asimile olmaması için Arapça tiyatro yaptığını ve orada sanata yakınlaşmaya başladığını söyledi. Güç, “Taş Köprüyü kim yaptı” isimli ilk kısa filminde 2 tekstil işçisinin yaşamını, kısa belgeseli “Yeryüzü ayakları” ile de Adana’da yaşayan ayakkabı işçilerini anlattığını dile getirdi. Filmlerini işçi emeği üzerine kurguladığını kaydeden Güç, şunları kaydetti: “Yoksul ve emekçi bir ailede büyüdüm, emekçilerden yanayım. Bu ülkede çok kabul görmese de muhalif bir sinemacıyım. Emek sermaye çelişkisinde emekten yanayım, bundan dolayı filmlerimde sinema dilinin kendi estetiği içerisinde emeği anlatıyorum. Beni buna iten şey sınıfsal eşitsizlikler.” 
     
    MÜLTECİLERİN YAŞADIKLARI IRKÇILIK
     
    Son kısa filminin içeriğini anlatan Güç, Çukurova bölgesinde farklı milletlerden tarım işçiliğini 2 çocuk üzerinden anlattığını ve filmde birçok toplumsal soruna değindiğini aktardı. Sınıfsal eşitsizliklerden, mültecilerin yaşadıkları ırkçılığa birçok sorunun anlatıldığı filmde, dünün ötekisinin, bugünün ırkçısı olarak milliyetçilik yaptığını kaydeden Güç, “Ortadoğu’da bir savaş hastalığı var ve bu hastalık git gide büyüyor. Dünün ötekileri, bugün mülteci olarak ülkeye gelen ötekiyi ötekileştiriyor. Bu başlı başına sosyolojik bir durum. Ama bunun temelinde sınıfsal eşitsizliklerin yattığını düşünüyorum. Bugün mültecilere karşı ırkçılık yapan öteki, elbette kendilerinin yaşadığı sosyal sorunlardan kaynaklı ve kuşkusuz iktidarların insani olmayan politikaların etkisinde bunları yapıyor. Filmi bu minvalde hazırladık ve bunu 2 çocuk üzerinden anlatmaya çalıştım. Sinema bunu değiştirmez ama bunu değiştirecek olan insanlığın kendisidir. Filmlerimde bunu göstermek istiyorum ve bunu topluma anlatmaya çalışıyorum” diye konuştu. 
     
    FESTİVALLER SİYASİ ALANA DÖNÜŞTÜ 
     
    Türkiye’de kısa filmi değerlendiren Güç, filmini çekebilmek için borçlandığını, normalde Sinema Genel Müdürlüğü’nün destek olması gerektiğini, fakat muhalif sinemacılara bunun sağlanmadığını ifade etti. Toplumun çoğu için güzel olan bir şeyin belli bir kesim için doğru olmadığını dile getiren Güç, “Bizler filmimizi dayanışmayla çekiyoruz. Bizim için koşullar daha zor, sözümüzü söylemek daha çok zorlaşıyor. Türkiye’de özellikle festivallerde bazı ayrımcılıklara maruz kalabiliyoruz. Filmlerimiz festivalde ön seçici kurul tarafından alınmıyor. Neye göre seçildi ya da seçilmedi, hiçbir bilgilendirme yapılmıyor. Bize ‘şu nedenle seçilmedi’ desinler, eksikliğimizi görelim ki, Türkiye sineması gelişebilsin. Festivaller Türkiye sinemasını geliştiren etkinliklerdir ama maalesef ki siyasi nedenler girince araya, bu festivaller bir handikapa dönüşüyor” dedi. 
     
    ‘SİNEMA KÜLTÜRÜ YOK’
     
    Türkiye’de kısa filmlerin geçim kaynağının festivaller olduğuna dikkat çeken Güç, şunları söyledi: “Türkiye’de bazı yapım şirketleri çeteye dönüşmüş durumda ve bu şirketler festivallere müdahale edebiliyor. Biz ne kadar emeğimizle yaparsak yapalım, direniyor bağımsız sinema yapmaya çalışıyoruz. Ülkede kısa film kültürü yok, kısa film başlı başına bir alandır. Kısa filmciler kendini kanıtlamaya çalışıyor. Halbuki böyle olmaması gerekiyor. İran demokratik anlamda daha geri duruyor olabilir ama yeni dalga akımı var. Her ülkenin kendine özgü has bir sinema dili var, Türkiye’de maalesef bunu görmek mümkün değil. Ya batıyı ya da doğuyu taklit ederiz. Oysaki ki; o kadar değerli bir bölgede yaşıyoruz, çok yönlü bir kültürel yapımız var ama bunu rağmen bir akım yaratamıyoruz. Devletin bir sinema politikası yok, aydın ve sanatçıların da genç sinemacılara yön verecek örgütlü yapısı yok. Devlet bu konuda hakkaniyetli olmalı, sinemacının diline, dinine, ırkına bakmamalı.”
     
    MA / Mukadder Akyol
     
    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email Telegram Copy Link

    Related Posts

    Güncel

    ‘Musa Anter Barış ve Dostluk Futbol Turnuvası’ sonlandı

    Haziran 14, 2023
    Güncel

    Ankara’da İsveç’in NATO üyeliğine yönelik ilk toplantı

    Haziran 14, 2023
    Güncel

    Qamişlo-Tirbespiyê’ye bombardıman: 4 yaralı

    Haziran 14, 2023
    Güncel

    Miraç Miroğlu davasında baronun katılma talebine ret

    Haziran 14, 2023
    Güncel

    Beraat kararı bozulan HDP’lilerin duruşması görüldü

    Haziran 14, 2023
    Güncel

    Sanatçı İlyas Arzu’ya 6 yıl 3 ay hapis

    Haziran 14, 2023
    Add A Comment

    Comments are closed.

    Editors Picks

    ‘Musa Anter Barış ve Dostluk Futbol Turnuvası’ sonlandı

    Haziran 14, 2023

    ‘Demokratik Ortadoğu için-Barışa Giden Yol’ çalıştayı ikinci gününde

    Haziran 14, 2023

    İsviçre Kadın Grevi’nden Abdullah Öcalan çağrısı

    Haziran 14, 2023

    Ankara’da İsveç’in NATO üyeliğine yönelik ilk toplantı

    Haziran 14, 2023
    Son

    News

    • Science

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    • Privacy Policy
    • Terms
    • Accessibility

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.