en iyi rulet siteleri
İHD ve TİHV: Türkiye’de işkence ‘cezasızlıkla’ güvence altına alınıyor
  • Rojev
  • Güncel
  • İHD ve TİHV: Türkiye’de işkence ‘cezasızlıkla’ güvence altına alınıyor

İHD ve TİHV: Türkiye’de işkence ‘cezasızlıkla’ güvence altına alınıyor

"İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü"ne ilişkin konuşan TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer, işkenceyi yapanların iktidar tarafından korunduğunu ve cezasızlığın güvence altına alındığını söyledi.

ABONE OL
Haziran 27, 2022 13:00
İHD ve TİHV: Türkiye’de işkence ‘cezasızlıkla’ güvence altına alınıyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İSTANBUL- “İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü”ne ilişkin konuşan TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer, işkenceyi yapanların iktidar tarafından korunduğunu ve cezasızlığın güvence altına alındığını söyledi.  İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) “26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” ne ilişkin İHD İstanbul Şubesi önünde açıklama yaptı. Açıklamada, “26 Haziran işkence karşı mücadele ve işkence görenlerle dayanışma günü işkencesiz bir dünya mümkün!” pankartı taşındı. “İşkencesiz dünya mümkün” dövizleri taşınırken, sık sık, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “İşkence insanlık suçudur” sloganları atıldı. Açıklamaya, hak savunucuları ve temsilcileri katıldı.  “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” insan hakları savunucuları için önemli bir gün olduğunu söyleyen THİV Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer, “Birleşmiş Milletler (BM) ‘İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’ 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. BM 1997 yılında bu günü ‘İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ olarak ilan etmiştir” diye belirtti.  ‘İŞKENCEYE GEREKÇE GÖSTERİLMEZ’ Türkiye’nin işkenceye karşı imza attığı sözleşmenin insan onurunu ve değerini korumak adına önemli odluğunu söyleyen Biçer, modern insan hakları hukukunun en temel kurallarından birini olduğunu ifade etti. İşkence yasağının hiyerarşik açıdan “üstün kural” ve “buyruk kural” niteliğinde olduğunu belirten Biçer, “Dolayısıyla hiçbir koşulda istisnasız olamaz. Sözleşmenin 2’nci maddesinin ikinci  paragrafında bu durum şöyle ifade edilir: ‘Hiçbir istisnai durum ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, dâhili siyasî istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hâl, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez’” diye aktardı. Biçer, işkencenin bir suç olduğunu ve çok açık bir şekilde dünyada belirtildiğini ama dünyada ve birçok ülkede toplumlara karşı insanlık dışı bir “cezalandırma” ve “yıldırma” politikası olarak kullanıldığını söyledi.  YASALARA GÖRE İŞKENCE ‘YASAK’ Türkiye’nin “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988 yılında kabul ettiğini anımsatan Biçer, Anayasa’nın ve Ceza Kanunu’nda işkencenin ‘yasak’ olduğunun belirtildiğini kaydetti. Biçer, “Maalesef ülkemizde de işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Ancak, ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren mevcut siyasal iktidarın, her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu, günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir” dedi.  ‘İŞKENCEYE SIFIR TOLERANS’ PROPAGANDASI  Yasakların ve işkencenin Türkiye’nin en başta insan hakları sorunu olduğunu belirten Biçer, araştırılan verilerde, ‘İşkenceye sıfır tolerans’ sözünün sadece bir propagandadan öteye gidemediğini söyledi. Biçer, “Siyasal iktidarın giderek daha fazla otoriterleşmesi ile orantılı biçimde, devlet erkinin çeşitli kademelerinde yaygınlaşan yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfilik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınıyor. Ya da bağımsız izleme ve önlemenin hiç olmaması, en yetkili ağızlardan yapılan işkenceyi bizzat teşvik edici söylemler, köklü cezasızlık politikaları ve benzeri sonucunda, resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları tüm ve hameti ile devam etmektedir” diye ifade etti.  İKTİDAR TARAFINDAN KORUNAN POLİSLER Polislerin, barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda kötü muamele ve işkenceyi hat safalara çıkardığının altını çizen Biçer, iktidar tarafından polislerin, cezalandırılmadığını, denetlenmediğini ve “görmezden” gelindiğine dikkat çekti. Biçer, “Keza yıl boyunca demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve anayasa tarafından da teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini barışçıl biçimde kullanmak isteyen kadınlar ve LGBTİ+’lar, işçiler, yaşam savunucuları, siyasi partilerin üye ve yöneticileri, meslek örgütlerinin üye ve yöneticileri, insan hakları savunucuları bu zalimane kolluk şiddetine maruz kalmışlardır”  diye belirtti.  YUSUF BİLGE TUNÇ’DAN 3 YILDIR KAYIP  OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana kaybedilen insanların daha da artmasının “endişe” verici olduğunu söyleyen Biçer, “Kaçırılan Yusuf Bilge Tunç isimli kişiden 6 Ağustos 2019 tarihinden bu yana haber alınamamaktadır” diye belirtti. Cezaevlerinin işkencelerin bir mekanı haline geldiğini ifade eden Biçer, özellikle 2015 Temmuz ayından bu yana, Türkiye’nin yeniden çatışma ortamına girmesi ve daha sonra askeri darbe girişiminin bastırılması ve ardından OHAL’in ilan edilmesiyle devam eden bir hal ihlalinin olduğunu belirtti. “Hapishanelerde tutuklu ve hükümlülere yönelik işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ileri düzeyde artışlar yaşanmaktadır” dedi.   ‘İMRALI’DAKİ İZOLASYON TOPLUMDA CİDDİ KAYGILAR YARATIYOR’ İmralı Cezaevi’nde 23 yıldır tecrit koşullarından tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın durumuna da dikkat çeken Biçer, “Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarında da yer verildiği üzere İmralı Hapishanesinde uygulanan kabul edilemez izolasyon toplumda ciddi kaygılara yol açmaktadır” diye aktardı.  ‘CEZASIZLIK GÜVENCE ALTINDA’ AKP iktidarının yaptığı hak ihlallerinin uluslararası insan hakları kurumlarının raporlarına da yansıdığını söyleyen Biçer, “Ne var ki, anayasa başta olmak üzere hiçbir kural ve normla kendine sınırlandırmak istemeyen siyasal iktidar, uluslararası mekanizmaları, onların yaptığı eleştiri ve uyarıları dikkate almamakta, işkenceyi önlemeye yönelik iyileştirmeleri yapmamaktadır. Aksine, mevzuatta işkence yasağının mutlak niteliğine aykırı düzenleme ve değişiklikler yaparak cezasızlığı ‘güvence’ altına almaya çalışıyorlar. İhlalleri görünür kılmaya çalışan insan hakları savunucularına yönelttiği tehdit ve tacizlerle işkenceye karşı mücadeleyi engelleyebileceğini düşünmektedir” ifadelerinde bulundu.  İŞKENCE’NİN MUHATTABI DEVLET İşkencenin insan eliyle yapıldığını ve ancak insanların bunu durdura bileceğini söyleyen Biçer, işkencenin en öncelikli muhatabının ‘devlet’ olduğunu ifade etti. Biçer, “Dolayısıyla insan hakları savunuculuğunun bir gereği olarak yıllardır sabır ve ısrarla dile getirdiğimiz aşağıdaki asgari talepleri siyasal iktidara bir kez daha hatırlatıyor ve ivedilikle gerçekleştirilmesini istiyoruz: “* İşkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının en temel nedeni işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden önce sıradan bir kural haline getirilmeye çalışılan cezasızlık politikalarına son verilmelidir. * Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır. * Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır. * Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır. * Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Protokol (OPCAT) ve BM Paris Prensiplerine uygun tümüyle bağımsız yeni bir ulusal önleme mekanizması oluşturulmalıdır. * Kolluk Gözetim Komisyonu tarafsız ve bağımsız hale getirilmelidir. * İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır. * İşkenceye ilişkin iddialar hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır. * Hapishaneler insan hakları ve hukuk örgütlerinin denetimine açılmalıdır. * CPT raporlarının tümü açıklanmalı ve tüm tavsiyelere uyulmalıdır.” ‘İŞKENCEYİ ÖNLEMEK TOPLUMSAL BİR SORUMLULUK’ İşkenceyi önlemenin bütün toplumun sorumluluğu olduğunu ifade eden Biçer, “İnsan ve yurttaş olmak için, bizi toplum yapan müşterek bağı korumak için işkencenin yol açtığı acıları görmek ve dayanışmayı büyütmek zorundayız” diye vurguladı.  ‘İŞKENCE’ GÖRENLERİN SESİ OLACAKLAR Biçer, İHD ve THİV olarak “örtbas” etmelere susturmalar ve korkulara karşı, işkence görenlerin sesinin duyulması için her zaman yanlarında olduklarının mesajını verdi. Biçer, “Maruz kaldıkları işkenceyi belgeleyip raporlamaya, fiziksel ve ruhsal onarım süreçlerine destek vermeye; adalete erişimlerine yardımcı olmaya; yaşadıkları acıların bir daha asla tekrarlanmaması için cezasızlıkla mücadele etmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.  ŞİDDET VURGUSU THİV İstanbul Şubesi Temsilcisi Ümit Efe, iktidarın topluma şiddet ve korkuyu dayattığını ifade etti. Efe, “Şiddetle örgütlenen bu iktidar, korku iklimini yaratmakta ve insanı hak öznesi olmaktan uzaklaştırarak sokakları evleri okulları, mahallelerden yalnızlaştırarak, bu iktidar hayaletiyle toplumu disipline etmeye çalışıyor. İHD olarak THİV olarak ateşin düştüğü yerdeyiz” dedi. 

En az 10 karakter gerekli